27 Aralık 2014 Cumartesi

INSAN BEYNI....

İnsanoğlunun evliliğe ihtiyaç duymasının sebebi, son yıllarda yapılan araştırmalarda genetik bir temeli olduğuyla ilgili bilgiler gittikçe kuvvetleniyor. Bir evlilik geni var denmiyor ama insanda bağlanma geni var. Hani sağlıklı bağlanabilme ve sağlıklı ayrılabilme tarzındaki insanda genetik bir eğilim var. Bu bağlanma eğiliminin tarzının nasıl olacağı, güvenli ve geçerli bağlanma yapıp yapamayacağı kişinin karakteristik özelliklerine ve yetiştiği kültüre göre şekilleniyor.

Bununla ilgili bir araştırma yapmışlar. İnsanları tek başına yalnız bırakarak adaya bırakmışlar ve incelemeye başlamışlar. Bu çalışmalar sosyal yapı içerisindeki insanların kendilerini daha çok güvende hissettikleri ve sağlıklarının daha iyi olduğu tespit edilmiştir. Ve hatta ileri yaş için yapılan çalışmalar da var. İleri yaşın en büyük sorunu yalnızlık ve alzheimerın çıkmasının nedenlerinden biri olarak gösteriliyor. 
Yalnızlıkda zihinsel uyaran, sosyal uyaran azalıyor. İnsan beyni sosyal temasla besleniyor. Beyni geliştiren şeyler sosyal temas. Sosyal temas olmayan yerde zihinsel uyarıcı, duygu aktarımı alışverişi olmuyor. Duygusal kararları yapan, duygusal işleri yapan beyin alanları gelişmiyor. Beyin gelişmediğinde kişi sadece yiyen, içen, üreyen bir kimse noktasına geliyor. Bu da insan beyninin çoğunu kullanmaması demektir. 

Sosyal Beyin ve Duygusal Beyin çalışmaları insanın sosyal bir varlık olduğunu, sosyal yapı içerisinde kendini iyi hissettiğini gösteriyor. Bunlardan en önemli unsurda sosyal yapının evlilikle kuvvetlenmesidir. Sosyal yapının temel taşıda evliliktir. Kişinin karşı cinsle beraber geleceklerine ve ideallerine göre birliklikte yaşamasıdır. Hayatı olumlu, olumsuz yönleriyle paylaşmayı başarabilmesidir. Evlilik bu nedenle psikososyal bir ihtiyaçtır.

Meşhur bir hikaye vardır; Ademle Havva uzakta yapamıyorlar, yakında da yapamıyorlar. Bu yapamamaları demektir ki onların evliliğe ihtiyacı var. Ama evlilik birliği formülünü, evlilik birliği yöntemini geliştiremiyorlar. Evlilik hem maddi olarak birbirini desteklemek hem de psikolojik ihtiyaçlarını karşılamak ve ölüm sonrası hayatı (spiritüel hayatı da) birlikte devam ettirmektir. Evlilik bir şirket değildir, çıkar menfaat söz konusu değildir. Ön koşulsuz evliliktir. İki dünya hayatında da beraber olmayı taahhüt etmektir. Günümüzde boşanmaların artmasının sebebi spirütüel boyutunun ve aşkın boyutunun göz ardı edilmesidir. Böyle durumda eşi kaza geçirdiği, iyileşmiyecek ağır bir hastalağa yakalandığı zaman "Ben dünyaya bir kez geliyorum, canımın istediği gibi yaşamalıyım diyerek seküler düşünüyor, dünyevi düşünüyor. Dünyevi düşünme sonucunda "ben başla beraberliklere layığım" diyerek egosunu da kabartıyor günümüz insanı. Ve bunun sonunda da evlilik bitiyor.

Evlilik, iyi gün beraberliği gibi bir evlilik ortaya çıkıyor. Kötü günde katlanmak zaruretini hissedebilmesi için bir insanın evliliği ölüm sonrası karşılığının da olduğunu bilmesi gerekir. "Öldükten sonraki hayat" düşüncesi olan kişilerin evliliğe verdiği değer, evliliğe verdiği anlam bu konu da çok farklı. Evlenecek olan kişiler, evleneceği kişinin sadece Dünyevi özelliklerini değil, uhrevi özelliklerini de düşünsünler. Ahiretteki geleceğini de göz önüne alması gerekiyor. İşte o zaman iki Dünyada da mutlu olabileceği beraberlikler ortaya çıkıyor.